6

“GEÇ KALANLAR”ADLI OYUNA DAİR İZLENİMLERİM

GEÇ KALANLAR

KONUSU

“Yaşadığımız her günü güzel bir güne dönüştürmek varken, “Güzel Bir Gün”ün bize çıkıp gelmesi için öylece oturup bekleriz. Çoğu zaman yaşamak yerine erteleriz. Tüketmenin bencilliğini, paylaşmanın samimiyetine yeğleriz. Oysa ihtiyacımız olan tek şey, biraz farkındalıktır. Geç Kalanlar, sordukları ve sordurduklarıyla seyircisine derinlikli bir yüzleşmenin resmini gösteriyor.”

“GEÇ KALANLAR”A DAİR İZLENİMLERİM20171014_145910_1508045037829

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tiyatrolarında oynanan “Geç Kalanlar” adlı oyunu keyifle izledim. Bu yazıda oyunun sürprizini bozmadan oyun hakkındaki kişisel izlenimlerimi paylaşmak istiyorum:

“Geç Kalanlar” adlı oyun yukarıda fotoğrafını çektiğim dekor ile açılıyor. Dekor, oldukça sade düzenlenmiş bir mutfak ve salondan oluşuyor. Mutfakta bir tezgah ve buzdolabı dikkati çekiyor. Salonda ise kanepede huzursuz bir şekilde uyuyan ya da uykusu kaçmış bir erkek ilk bakışta görünen unsurlar. Oyunun başlamasıyla birlikte yaklaşık otuz beş kırk yaşlarında bir adam yorgun bir yüzle uyanıyor ve evin içinde dolaşırken, altmış, altmış beş yaşlarında oldukça özenli giyinmiş bir hanımla karşılaşıyor. Kadın bu evde daha önce kuzenlerinin oturduğunu, bu sebeple eve geldiğini ifade ediyor. Adam şaşkın bir şekilde kadının evine böyle fütursuzca girişini sorguluyor, hatta onu defalarca evden kovuyor. Ancak tüm bu didişmelere rağmen yaşlı kadının gitmeye hiç niyeti yoktur ve adamı hiç farkında olmadığı şeyler konusunda uyararak ortamı daha da gergin hale getirecektir.

Böyle bir başlangıç izleyiciyi ister istemez kendine döndürüyor. Bir gün hiç tanımadığımız biri evimize bu şekilde girse bununla da kalmayıp bizi, hayatımızı, sevdiklerimizle ilişkilerimizi, inatlarımızı, kırılan gururumuzu, yaptığımız hataları, yapamadığımız fedakarlıkları, boşa geçen ömrümüzü sorgulasa ne hissederdik? Şüphesiz hepimiz bu kadının üstüne vazife olmayan işlere karıştığını düşünürdük. Peki oyunda ne oluyor derseniz yaşlı kadın adamı öyle tatlı tatlı sorguluyor, ikna ediyor ve düşündürüyor ki size de kah ağlamalı kah gülmeli son derece keyifli bir seyirlik çıkıyor. Oyunu izlerken ister istemez kendinize dönüyorsunuz ve oyundan çıkarken da hayatınızda geç kaldığınız ne varsa onları bir bir gözden geçiriyorsunuz. Oyun hakkında genel bir fikir verebilmesi açısından izlerken tuttuğum küçük cümleleri sizlerle paylaşmak istiyorum. İyi seyirler efendim😊

“Anlatmak kabullenmektir.”

“Yalan insanlara yalan hayatlara o kadar alışmışsınız ki gerçeği görünce hemen afallıyorsunuz.”

“İkili ilişkilerdeki yarıştan bahsediyorum. Hep bi’ taraf galip gelmek için yarışır ya!”

“Huzura kavuşmak için gerçekleri görmeli ve kabullenmelisin.”

“Bir insanı tanımak yepyeni bir kıtayı keşfetmek gibidir.”

“Her birliktelik aslında insanın kendini keşfidir. Gerçekten seviyorsan tabii.”

“İnsanlara inanmak mı kolay, inanmamak mı?”

“Hep kavga çıkaracak bir neden buldu, ama beni dinleyecek zamanı bulamadı.”

“Kadından korkmalısın, çünkü onların beyinlerinin nasıl çalıştığını yeryüzünde çözen çıkmadı da ondan.”

“Hiçbir acı sonsuza kadar sürmüyor.”

“Hayatlarımızı birilerinin eline veriyoruz sonra da suçlu arıyoruz.”

“Sonun başlangıcı: konuşamamak! Konuşamadım!”

“Özür dile ve dilenen özrü kabul et!”


YAZAN
: Pervin ÜNALP
YÖNETEN
: Nihat ALPTEKİ
DRAMATURG
: Özge ÖKTEN
SAHNE VE KOSTÜM TASARIMI
: Emra ALBAYRAK ŞAHİN
MÜZİK
: Deniz NOYAN
IŞIK TASARIMI
: Murat SELÇUK
EFEKT TASARIMI
: Metin KÜÇÜKYILMAZ
VİDEO TASARIMI
: Emre TURGAYLI
YÖNETMEN YARDIMCILARI
: Hazal UPRAK, Pelin ABAY, Seda ÇAVDAR, Direnç DEDEOĞLU
SÜRE
: 100 dk. / İki Perde

OYUNCULAR
: ELÇİN ATAMGÜÇ, DEFNE GÜRMEN, VİLDAN GÜRELMAN, ZAFER KIRŞAN

Okumaya devam et

2

BİRHAN KESKİN ŞİİRLERİNİN BANA FISILDADIKLARINA DAİR

                 “Ben yumuşak tuşlarına basacağım hayatın

sen çatıyı kur.

Sırları soracağım ben,

sen hayatın anlamını ara.

Yazın yönünü değiştireceğim ben

sen yolculuğa çık.

Ben arka bahçeyi özleyeceğim

                                                          sen inat et.”

Birhan Keskin şiirlerini Eser Gökay’ın okumalarıyla tanıdım. “Hüzünlü Gezinti Güvertesi”ni ve “Kışın Bana Yaptıkları”nı ezber edinceye kadar defalarca dinledim ve hala da dinliyorum. Öncelikle ifade edeyim ki bu bir şiir kitabı tanıtımı yazısı değil, inceleme, tahlil hiç değil, zira bana göre şiir anlatılabilir bir şey değil. Müzik gibi, rüya gibi, hayal gibi soyut bir şey şiir. Bu sebeple bu yazının okuyucuya verdiği, vereceği tek şey Birhan Keskin şiirlerine dikkat çekmek olabilir ki bu yazının bunun dışında bir amacı da yok zaten.

Okumaya devam et

1

JON KRAKAUER’İN “YABANA DOĞRU/INTO THE WILD”ROMANINA DAİR: MEDENİYETE KARŞI SAVAŞAN ÖZGÜR RUHLU BİR DONKİŞOT’UN HİKAYESİ

İki yıldır dünyayı dolaşıyor. Telefon yok, havuz  yok, evcil hayvan yok, sigara yok. En üst düzeyde özgürlük. Aşırı uçlarda birisi. Evi yollar olan güzellik düşkünü bir gezgin. Bir daha geri dönmemek üzere Atlanta’dan kaçtı, çünkü ‘Batı en iyisi’. Ve şimdi iki başıboş yılın ardından, son ve en büyük macera geldi çattı. İçindeki sahte benliği öldürmek ve ruhsal devrimini zaferle sonuçlandırmak için son çarpışması. Yük trenlerinde ve otostopla on gün on gece süren yolculuğu onu Kuzey’in görkemli beyazlığına getirdi. Yakasını kurtardığı medeniyet onu daha fazla zehirleyemeyecek. Artık yabanda yitmek için yürüyor.” (s.196)

Son Hudut’un (Alaska) muazzam genişlikteki, dokunulmamış topraklarının hayatlarındaki tüm boşlukları kapatacağını düşünen insanlar kendilerini burada bulmuştur. Fakat Alaska toprakları merhametsizdir, ne umutları ne de özlemleri umursar.“(s.10)

Jon Krakauer’in Yabana Doğru adlı romanını kitaplar konusundaki zevkine çok güvendiğim bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine okudum. Romanı okumamı tavsiye eden arkadaşım öncelikle kitaptan uyarlanan filmi izlememi (Into the Wild) daha sonra kitabı okumamı önerdiğinde öncelikle bu tavsiyeye bir anlam veremedim. Ancak tavsiyeye uyup filmi izlediğimde kelimenin tam anlamıyla büyülendim ve aynı gün kitabı alıp okumaya başladım. Öyle ya filmi bu kadar muhteşem olan bir eserin kitabı kim bilir nasıl dopdoluydu? Büyük bir beklentiyle kitabı okumaya başladım ancak arkadaşımın daha önce ifade ettiği gibi kitap sondan başlıyordu ve bu durum en baştan sonunu bilerek okumanıza, dolayısıyla heyecanın yitirilmesine neden oluyordu oysa film kronolojikti ve sonuna kadar merak ve heyecan içinde izlenebiliyordu.

Okumaya devam et

0

KAZANCAKİS’İN “ZORBA” ROMANINA DAİR: EKSİK BİR ŞEYLER Mİ VAR HAYATIMIZDA?

“Hiçbir şeyim eksik değil, diyorum sana! Ama, şimdi sen otur da insanın yüreğine sor.” (s.192)

“-Peki sen neden yazıp da, bize dünyanın bütün sırlarını anlatmıyorsun Zorba?
-Neden mi? Çünkü ben, senin dediğin o bütün sırları yaşıyorum ve yazmaya vaktim yok da ondan.” (s.249)

Fonda Ezginin Günlüğü “Eksik Bir Şey mi Var Hayatımda?” diye seslenirken ben de günlerdir içimde büyüyüp duran Zorba romanını yazmanın sancısı içinde kıvranıyorum. Zorba, Nikos Kazancakis’in kendi hayatından da izler taşıyan en önemli romanlarından biri. Yazar, romanın başında çok sevdiği dostunun “Ne zamana kadar kağıt yiyip mürekkep yalayacaksın? Benimle birlikte gel…”(s.17) şeklindeki çağrısına uymamış ve geride kalmayı, bir başka deyişle okumayı, yazmayı, “kağıt faresi” olmayı  seçmiştir. Yazarın kendisi de dostunun haklı olduğunun farkındadır ancak bu durumu düzeltmek için bir çaba da sarf etmez. Romana ismini de veren Zorba adlı kahraman ise kahramanımızın tesadüfen karşısına çıkan, okumayı değil yaşamayı seçmiş, özgür ruhlu, zengin tecrübeli bir adamdır. Romanda olaylar yazarın ağzından anlatılır. Yazar, çok sevdiği  dostunu uğurladıktan sonra ondan geriye kalan boşluğu doldurmak için Girit’in Libya’ya bakan kıyısında bırakılmış bir maden ocağı kiralar asıl amacı maden ocağı işletmekten çok dostunun bıraktığı boşluğu dolduracak bir işle oyalanmaktır. Tam yola çıkacakken karşısına ihtiyar bir adam çıkar ve ondan iş ister. Yazar da onun en son bir maden ocağında çalıştığını öğrenince onu yanına alıp yola çıkar. Yazarımıza Girit’te kaldığı süre içerisinde yoldaş olacak ve yazarın kafasını kitaplardan kaldırıp biraz olsun hayata bakmasını sağlayacak, ona bambaşka bir bakış açısı kazandıracak bu kahramanın adı, Aleksi Zorba’dır. Aleksi Zorba, gerçekte yaşamış bir şahsiyettir ve asıl adı Yorgo’dur.

Okumaya devam et