5

CENGİZ AYTMATOV’UN “ELVEDA GÜLSARI” ROMANI ÜZERİNE:ELVEDA DİYEMEMEK

download

“Uç yabankazı uç! Kanatların yorulmadan

                   arkadaşlarına yetiş! Diye derin bir iç çekti. Sonra:

Elveda Gülsarı! Elveda! dedi.”

              

Veda etmeyi beceremeyenler sınıfındanım. Gideceksem susarak giderim, geri dönülemez sözler söylemekten korkarım hep, belki de vedaları becerememem bundandır. “Elveda Gülsarı”yı yeniden okurken bir veda metni okumanın hüznünü bir kez daha yaşadım. Oysaki vedalar da hayatın gerçeklerinden. Ama insan bu hayatta en çok da en sevdiklerine veda etmek zorunda kalıyor ya, belki de hayatın en trajik tarafı da bu. Sevmediklerimizle burun buruna yaşamak zorunda kalırken, en sevdiklerimizi hayat boyu uğurlamak, onlara hep hasret kalmak, küçük anlardan ibaret mutlu anları bir daha bir daha hatırlayıp hüzünlenmekten ibaret bir hayat…

Okumaya devam et

0

AYTMATOV’A VEDA

Bugün 12 Aralık 2017. Büyük Usta Cengiz Aytmatov, 12 Aralık 1928’de -89 yıl önce bugün- dünyaya merhaba demişti. Ben bu vesileyle Aytmatov’un ölümü üzerine kaleme aldığım yazımı sizlerle  paylaşmak istiyorum. Herkese iyi okumalar…

Merhaba Beyaz Gemi, ben geldim!”

Aytmatov’un ölümü üzerine hissettiklerimi anlatmak çok güç. Buz gibi bir haberdi benim için. Sanki ölüm olayı sıradan insanlara mahsusmuş, sanki o, yazmaya, insanlık için endişelenmeye devam ediyormuş da biz artık onu göremiyormuşuz gibi. Ben buna inanıyordum; ama keşke ayrılık girmeseydi araya. Öncelikle insanlık adına çok üzüldüm. Zira o, tüm roman ve hikayelerinde önce yerel ardından da evrensel bir yazardı. Dolayısıyla kayıp sadece Türk dünyasının değil tüm dünyanın kaybıydı. Düşündüm, daha yazacak o kadar çok şeyi vardı ki…

Okumaya devam et

0

YÜZYILIN AŞKLARI’NDAN: LOUİS ARAGON VE ELSA TRİOLET

B9789750501029Unda Hörner’in Louis Aragon  Elsa Triolet adlı kitabı, ünlü şahsiyetler arasında yaşanmış aşk hikayelerine dair bir seri olan Aşklar ve Çiftler dizisine ait bir kitap. Bu kitabı kütüphanede gördüğümde almaya karar vermemin üç sebebi vardı:

1-Louis Aragon’un, Cengiz Aytmatov’un “Cemile” adlı hikayesi hakkında yazdığı “Dünyanın En Güzel Aşk Hikayesi” başlıklı yazısı ile Cemile’yi meşhur etmiş olması. Ayrıca Aragon’a Cemile’yi tanıtan kişinin de Rus kökenli eşi Elsa olması.

2- Aragon’un Orhan Veli Kanık tarafından çevrilen meşhur “Elsa’nın Gözleri” şiirine ilham veren kadının hikayesini merak ediyor olmam.

3- Yine Aragon’un “Mutlu Aşk Yoktur” şiirinin hikayesini merak ediyor olmam.

Kitabı kafamda bu sorularla okudum ve birinci sorum dışındaki iki sorumun cevabını aldım. Ancak kitap iddialı bir diziye “Aşklar ve Çiftler” dizisine ait olduğu halde Aragon ve Elsa arasındaki aşk dışında her şeyi anlatıyordu. Öyle ki bu aşk bir yığın isim ve olay arasında yitip gidiyordu. Kitaba haksızlık etmek de istemiyorum. Kitap sayesinde  Aragon’un şiir hayatına sürrealist şairlerle birlikte başladığını, zamanla Elsa ile tanıştıktan ve hayatını birleştirdikten sonra başka bir yola girdiğini, sürrealizmin Freud’un görüşlerinden ilham aldığını hatta sürrealist şairlerin şiir yazarken hipnoz metodunu kullandıklarını bu kitabı okuyunca öğrendim. Kitap biraz daha sistematik olarak kaleme alınsaydı belki okuyucuyu çok daha fazla bilgilendirebilirdi, ama açıkçası bana çok dağınık geldi. Yine de Aragon ve Elsa’nın yaşadıkları dönemi tanımak için okunabilir. Okumaya devam et

0

BOZKIRIN OZANI AYTMATOV’DAN YAĞMURLU BİR SEVDA TÜRKÜSÜ:CEMİLE

select“Ey Alfred de Musset! Kırgız boylarındaki bu ağustos gecesini de otuz yaşında, hayatını ve gücünü hiç kaybetmediğini söyleyebilen bu genci de kıskanmalısın dostum!
İşte şimdi burada, Villon’nun, Hugo’nun, Baudelaire’in, Paris’inde; kralların ve devrimlerin Paris’inde; ressamların yüzyıllık Paris’i olmakla övünen her taşı ya bir tarihi ya bir efsaneyi hatırlatan şu Paris’te; Werther, Bérénice, Antoine ve Kleopatra, Manon Lescaut, Education Sentimentale, Dominique, hepsi birdenbire gözümden düşüverdi çünkü ben, “Cemile”yi okudum. Romeo ve Juliet, Paolo ve Francesca, Hernani ve Dona Sol, artık bunların hiçbiri gözümde değil çünkü ben İkinci Dünya Savaşı’nın üçüncü yılının yazında, 1943 yılının o Ağustos gecesinde, Kurkurcu Vadisi’nde bir yerde zahire arabaları ile giden Danyar ve Cemile’ye, bunların hikâyesini anlatan küçük Seyit’e rastladım.”(Louis Aragon’un  “Dünyanın  En Güzel Aşk Hikayesi” başlıklı yazısından alıntıdır.)

“Danyar, durmadan türkülerini söylüyor, sıcak ağustos gecesi de sessiz sessiz ona eşlik ediyordu. Ezginin en gür ve en güzel yerinde Danyar birden türküsünü kesip atlarını dehlemeye başladı. Hemen ardından Cemile’nin de hızla onu takip edeceğini düşünüyordum ama Cemile kımıldamadı bile. Sanki havada asılı kalmış türkünün son melodisini de dinlemek istercesine başını omzuna eğmiş öylece oturuyordu. Danyar uzaklaşıp gidince ikimiz de köye varıncaya kadar ağzımızı açıp tek bir kelime dahi etmedik. Hem konuşacak bir şey de yoktu! Zaten kelimeler her zaman, her şeyi anlatmaya yetmezdi…“(Cemile) Okumaya devam et