0

“METİNLERARASI İLİŞKİLER” KİTABINA DAİR

Bir akademisyen olan ve halen Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde profesör olarak görevine devam eden Kubilay Aktulum’un “Metinlerarası İlişkiler” adlı kitabına tanıtıcı nitelikte bir inceleme yazmak istedim. Zira metinlerarasılık, edebiyatla bir şekilde meşgul olan herkesin sıklıkla duyduğu bir kavram. Kristeva’nın 1960’larda ortaya attığı bu kavramın tarihçesi aslında çok daha eskilere ünlü Rus kuramcı Mikhail Bakhtin’e (1895-1975) kadar dayandırılıyor. (Bakhtin bu kuramdan “söyleşimcilik” olarak söz ediyor.)Dünyada tarihi bu kadar eskilere dayanan bir konuyu bizde detaylı bir çalışmayla kitaplaştıran ilk isim ise Kubilay Aktulum.
Aktulum, doktorasını 1994 yılında Aix-Marseille Üniversitesinde (Fransa) “Modern Fransız Edebiyatı” adlı çalışması ile bitiriyor ve “Metinlerarası İlişkiler” adlı doçentlik tezini 1999 yılında sunuyor. Bendeki kitabın baskı tarihi 2000. Metinlerarasılık konusundan bahseden başka çalışmalar var elbette ama Kubilay Aktulum bu konuyu tabir-i caizse dört başı mamur bir şekilde ortaya koyan ilk isim. Ben de işte tam da bu sebepten dolayı bu konuyu merak edenler, ilgi duyanlar için kitap hakkında çok genel bilgi veren bir inceleme kaleme almak istedim. Ancak baştan belirteyim, ne yazık ki kitabın baskısı mevcut değil. Ben de kitabı fotokopi usulü çoğalttırıp ciltlettirdim. Bu kadar önemli bir kitabın yeniden basılmamasının nedenini tam olarak bilemiyorum. Biraz zorlayıcı bir dili var kabul ediyorum, ama netice itibariyle birtakım terimleri Türkçede ilk defa siz kullanıyorsunuz onları Türkçeleştirmek de size düşüyor büyük ölçüde. Kolay bir iş değil Kubilay Aktulum’un yaptığı. Yine uzattım girizgahı. Şimdi de kitabı okurken tuttuğum bazı notları sizlerle paylaşmak istiyorum bir fikir vermesi için. Kolay takip edilebilmesi için başlıklandıracağım.
METİNLERARASILIK NEDİR?
“Kristeva’nın ortaya attığı ve 1960’lı yılların sonlarından başlayarak her yazınsal çözümlemenin artık zorunlu bir aşaması olarak görülen metinlerarası, kabaca, iki ya da daha çok metin arasında bir alışveriş, bir tür konuşma ya da söyleşim biçimi olarak anlaşılmalıdır. Bir yazar başka bir yazarın metninden parçaları kendi metninin bağlamında kaynaştırarak yeniden yazar. Her söylemin başka bir söylemi yinelediğini, her yazınsal, metnin açık ya da kapalı bir biçimde önceki metinlerden, yazınsal gelenekten izler taşıdığını savunan yeni eleştiri yanlıları onun ‘alıntısal’ özelliğini göstermeye uğraşırlar. Hepsi de metnin bir alıntılar toplamı olduğunu, her metnin eski metinlerden aldığı parçaları yeni bir bütün içerisinde bir araya getirdiğini ileri sürerler. Kısacası, bu bağlamda, her yapıt bir metinlerarasıdır.” (…)
“La Bruyere’in söylediği gibi, ‘Her şey daha önce söylenmiştir’, ‘Yedi bin yıldır insanlar vardırlar ve düşünmektedirler” Yazın hep aynı içeriğin yinelenmesinden başka bir şey değildir.” (Aktulum, 17-18)
METİNLERARASILIK YÖNTEMLERİ
Kubilay Aktulum, temelde iki tip metinlerarası ilişki olduğunu söyler. Bu ilişkiler; ‘ortakbirliktelik ilişkisine dayanan metinlerarası ilişkiler ile “türev ilişkisi”ne dayanan metinlerarsı ilişkilerdir. Alıntı, gönderge, açık veya gizli alıntı, anıştırma ortak birliktelik ilişkisine dayanan metinlerarası ilişkilerdir. Yansılama (parodi), alaycı dönüştürüm, öykünme (pastiş) ise bir türev ilişkisine dayanan metinlerarası ilişkilerdir. (Aktulum, 93-94).
A. ORTAKBİRLİKTELİK İLİŞKİLERİ
1. Alıntı ve Gönderge:
Alıntı, metinlerarası ilişkinin en belirgin biçimidir. Aynı zamanda ilk akla gelen ve en sık kullanılan metinlerarası yöntemdir. İleri sürülen bir görüşü açıklamak, ya da desteklemek için bir yazar ya da sözü geçen birinden alınan parça olarak tanımlanabilir.
Bir diğer metinlerarası yöntem de göndergedir. Gönderge , alıntının aksine bir metinden alıntı yapmadan, okuru doğrudan bir metne gönderir. Gönderge; yazarın hayal gücüne bağlı olarak bir çağa, bir geleneğe, bir sanat eserine (kitap, resim, müzik, heykel vd.), bir kahramana, kutsal kitaplara ve daha pek çok unsura yapılabilir. Burada yazarın amacı, yeni anlam alanları yaratarak anlatmak istediklerini daha rahat ifade ederek anlatıyı zenginleştirmektir. Bu bağlamda bilhassa alt yapı sahibi okur, okuma deneyimi ile kendisi için zengin bir dünyanın kapılarını ardına kadar aralamış olur.
2.Gizli Alıntı-Aşırma
Gizli alıntı ya da daha açık ifadeyle “aşırma” herhangi bir metin parçasının ayraç ya da italik yazı kullanılmadan başka bir metin içerisinde kullanılmasıdır. Bir yazarın kendi ürünü olmayan bir yapıtın kimi bölümlerini ya da bütününü, metni içinde kaynak göstermeden bir şekilde kullanması, bunu kendi ürünüymüş gibi göstermesi, sahiplenmesi olarak da tanımlanabilir. (s.103)
3.Anıştırma:
Metinlerarasılığın sık kullanılan yöntemlerinden biri de anıştırmadır. Açık seçik bir göndermede bulunmadan bir kişi ya da nesne konusunda düşünceyi uyarma biçimi olarak tanımlanabilir. Göndermeden farklı olarak söylenmesi gereken şey doğrudan belirtilmek yerine sadece telkin edilir. Kişi ya da nesne konusunda yarım bilgi verildiğinden, anıştırma örtülü söylemle eş anlamlıdır. (s. 109)
B. TÜREV İLİŞKİLERİ
1.Yansılama (parodi):
Yazın alanına uygulandığında yansılama (parodi) bir metni başka bir amaçla kullanarak, ona yeni bir anlam yüklemektir. Bir yapıtı değiştirip yeni bir yapıt oluştururken aranan şey daha çok destan türüyle (aynı biçimde soylu ya da, yalın bir biçimde, ciddi olarak kabul edilen bir tür ile) alay etmektir. Bunu yaparken de yazarlar genellikle soylu, ciddi bir metni, çoğunlukla sıradan başka bir metne, ya da soylu bir metnin biçemini -çoğunlukla da destanın biçemini- hiçbir kahramanlık olayı anlatmayan sıradan bir konuya uyarlarlar. (s.117-118)
2.Alaycı (Gülünç) Dönüştürüm:
Bir yapıtın konusunu değil, biçemini değiştiren bir yöntemdir. Bir başka deyişle “alaycı dönüştürüm” konusu değişmeden kalan bir yapıtın, sıradan bir biçemde yeniden yazılmasıdır. Yansılama (parodi) ile arasındaki temel fark da budur. Yansılama, bir yapıtın şeklini muhafaza edip konusunu değiştirirken, alaycı (gülünç) dönüştürüm ise konuyu muhafaza edip biçemini değiştirir. (s.118) Bu yönteme başvuran yazarın amacı, dönüştürdüğü yapıt konusunda “yergi” yapmak ve eğlendirmektir. (s.126)
3.Öykünme (pastiş):
Öykünme, bir yazarın bir yapıtın biçemini taklit etmesidir. Öykünmenin gerçekleşebilmesi için yazarın dil ve anlatım özelliklerinin taklit edilmesi gerekir. Ancak öykünme sadece biçemsel taklitle sınırlı değildir, bir metnin özgün içeriği, izleği de taklit edilebilir. Bir yazar başka bir yazarın biçemini kendi biçemiymiş gibi benimseyerek, okurun üzerinde oluşturmak istediği etkiye göre kendi metnine sokarak ya da özgün metnin içeriğini kendi metnine uyarlayarak yeni bir metin ortaya çıkarır. (s.133)
Aktulum, METİNLERARASI İMGELER başlığı altında da bazı yöntemlerden bahseder. Onlardan da fikir vermesi için kısaca bahsetmek istiyorum:
1. Palempsest:
Palempsest, adını 7. yüzyıldan 12. Yüzyıla kadar ekonomik nedenlerden dolayı kağıt israfını önlemek için tekrar tekar kullanılan, rulo ya da kitap sayfası biçimindeki parşömenler olan palempsest’ten alır. Genette, eski bir yapının yeni bir yapıya yeni bir işlevle katılması olan metinlerarası ilişkilerin kafada yarattığı düşünceyi, “eski bir imge” olan “palempsest” sözcüğüyle belirtir. Palempsest, üzerine yeni metinler yazılsa bile bu metinlerin tek bir kaynağı ve kökeni vardır. Kağıt üzerine yazılan ilk yazılar her ne kadar silinmiş olsa da sonraki metinler o ilk yazıdan izler taşırlar. Bu bağlamda palempsest kuramına göre, yeni icat edilen şey aslında yalnızca daha önce söylenmişe dayanır, onun yinelenmesinden başka bir şey değildir. Yazmak yeniden-yazmak ve başka yapıtları okumaktır. Yazın bir palempsest’tir.
2. Kolaj-Brikolaj:
Daha önce var olan yapıtlardan, nesnelerden, iletilerden belli sayıda unsuru alıp yeni bir yaratı içine sokmak olan kolaj (yapıştırma) 1910’lu yılların başında plastik sanatlar alanında doğar. Yapıştırma resim olarak da bilinen kolaj yöntemi, görsel sanatlarda özellikle 1912-1913 yıllarında kübist ressam Braque ve Picasso tarafından uygulanır. Bu yöntemle resim dışı unsurlar tuvalin üzerine yapıştırılarak tablonun düzenlenmesinde hareket noktası olarak alınır. Kolaj yöntemi, resim dışı unsurları bir araya toplayıp montajlamaya dayandığı için yer aldığı yapıtta bir ayrışıklık yaratır.
Kolaj tekniği metin alanına uygulandığında, metin dışından alınan her ayrışık unsurun bir bütün oluşturacak şekilde montajlanıp, belli bir düzgüye göre belirlenmiş bir yapıt içerisine sokulması işlemidir. (223) Metinlerarası kolaj, ister sözsel olsun ister olmasın, yeni bir bütün içerisine sokulan gazete manşetlerine, makalelerine, ilanlara, resmi belgelere, afişlere, prospektüslere, broşürlere, başka metinlerden parçalara; kimi zaman da moda şarkılara, opera parçalarına, radyo anonslarına vb. daha önce düzenlenmiş ayrışık unsurlara gönderir. (224) Tek bir sözcükten başlayıp çok uzun parçalara kadar, alıntılanarak yeni bir yapıta sokulan ayrışık tüm unsurlar bir kolaj işlemi gerçekleştirir.(228) Metin dışından ya da yazarın kendi yapıtlarından alıntıladığı unsurlar yeni bir bağlamda yinelenip tekrar yazıldığında kolaj meydan gelir ve metinlerarasılık gerçekleşir.
3. Yeniden yazmak:
Yeniden yazma genel olarak, hangi türden olursa olsun, önceki bir metnin, onu taklit eden, dönüştüren, açık ya da kapalı bir biçimde ona gönderen bir başka metinde yenilenmesi olarak tanımlanır. (236) Ancak yeniden yazmayı sadece başka yazarların eserlerinin yeni bir eserde kullanılması ile sınırlandırmamak gerekir. Bir yazar, düzeltmek, derinleştirmek gibi amaçlarla kendi eserini de yeniden yazabilir. Bu durumda metinlerarasılık çoğu zaman bir “öz metinlerarasılık” ya da bir “öz yeniden yazma” biçimine bürünür. Böyle durumlarda yazarın yeni yazdığı yapıtta eski yapıtın izleri sürülebilir. (s.236-237)
Kitabı okuyanlar beni anlayacaktır, bu inceleme biraz suyunun suyu gibi oldu:) Ancak yine de kitabı okumayanlar için özet mahiyetinde tanıtıcı bir yazı yazmak istedim. Umarım bu yazı, “Metinlerarasılık” kavramını artık zihninizde daha net hale getirmiştir. Buna vesile olabilirsem ne mutlu bana…